NASIL SEVİNMEZSİN
Gönderen tinmaz - May 13 2014 01:58:58

Sanıyorum yazımıma en güzel başlığı bulmuş durumdayım.Zira yazımın canlılığını tazeliğini,belkide ebediyete götürecek bir durumda olacağına inanıyorum.

Sevmek ne güzel,sevilmek ne güzel,ya sevinmek dahası sevindirmek ne güzeldir her halde. Bence sevinmek mutlulukların en üst seviyesi olduğu kadar sevindirmekte pek âlâ olsa gerek. Zira seversin, sevilirsin, sevinemezsen,sevindiremezsen içinde bir burukluk,bir eziklik seninle beraber yaşar gider.

Şunu burada beyan etmek gerekse,sevinmek için elbette en güzel bir halde yararlı faydalı bir amelde bulunmak lazım ki,sevinmeyi yaşamak sevinmeyi tatmak gerek.Yoksa ki yaşamda görünürde hiç bir faal bir hal durum yokken sevinmek zoraki bir hal olsa gerek.

Köyün tozlu asvalt yolunda şehre giden bir araba var köy yolunda.İçinde iki kişi kısacası karı koca ilçeye gitmekteler. Belki de bir kaç kilometre uzaklaşmışlardı ki köyden,hemen virajın ilk görünümünde iki kişi, aynı anda gelen araba el etmeye, arabanın durması için işaret ediyorlardı. Şöför gayet sakin bir şekilde kendilerine el işaret eden bir çift yaşlı karı kocaya yaklaşıp sakince arabayı durdurup,

-- Buyrun Hasan Ali amca yolculuk ne tarafa?. Yaşlı amca daha yüzüne bakmadan hanımı,Hacı Hesibe abla,

-- Aaa bu bizim Irza imiş, deyiverdi. Ardında Hasan Ali amca,

-- Evlat biz de ilçeye kadar gidecektik,ama vasıta bulamadık.Bizahmet bizi de arabana alırsanız memnun oluruz.

Şöför ırza gayet sakince yere inip zor yürüyen iki yaşlı çifti arabasına itina ile bindirdi..

Hani biraz sakin olan arabanın içi birden konuşmalarla doluvermişti.Hem de ne konuşmalar.Belki de iki ailenin bir yıldır görmemezliğin getirdiği bu sevinçli mutlu huzurlu konuşmalar,epey bir yol gidilmenin farkına dahi varılmamıştı.

Nihayet Şöför Irza,

-- Hayır ola Hasan Ali amca,ilçeye ne iş düştü de böyle geçikmeli olarak yollara düşüverdiniz. Gene lafı Hacı Hesibe abla almıştı.

-- Neden olacak Irza efendi kardeşim.Geçen hafta bir işimizden dolayı ilçeye kadar gittik.İşimizi bitirip güya sorunsuz olarak köye dönecektik ya,nasıl ne oldu bizim efendi kolduk deyneğinin birini bindiğimiz takside unutmuş.Bende hiç farkına varmamışım. Belki de havanın karanlık olmasından dolayı olacak.Her neyse,şimdi bizim efendi tek deynekle yürüyemiyor.Yalnız inanın bir deynek alacak maddi durumumuz da yok.Zaten iki deyneği de ilçe kaymakamı bir nevi hediye vermişti. Şimdi taksiciyi arayıp ,mümkünse deyneğimizi bulup bizim efendiyi yürür hale getireceğiz,işte bu gün bu iş için yolla düştük. Eh Allah Rast getire inşallah buluruzda bir eziyetten kurtuluruz ırza efendi kardeşim..

Önce biraz tebessüm ettikten sonra,

-- İyi ama, o taksiyi veya taksiciyi tanıyormusunuz?,

-- Hayır ikisini de tanımıyoruz.

-- Pekiyi nasıl bulacaksınız koltuk deyneğinizi? Hacı abla da gülmeye başladı.

-- Bizim bu iş çayda ki balık, dağda ki geyik misali,bir akıl edip gidiyoruz işte. Yalnız belki taksici bizim koltuk değneğimizi yeni mahalle sağlık ocağına veya yeni mahallede ki bir markete bıraka bilir diye düşündükte. Çünkü o taksici yeni mahallede oturuyor olduğunu konuşmuştuk o zaman araba da.

-- Hakikatten cesaretli görüyorum sizi. Hani Nasrettin Hoca misali,sizde biliyorsunuz göl yoğurt tutmaz,ya birde tutarsa misalini yaşıyorsunuz galiba,

-- İşte bizim Herifi o zaman yürür hale getirirz diye düşündükte..

-- Eh Allah'tan ümit kesilmez.İnşallah beraber gider buluruz.

-- Valla iyi olur Irza efendi kardeşim, inanın yardıma çok ihtiyacımız var.Adam yürüyemiyor.Yürüse de yüz metreyi bir saatte gidiyor maşallah. Yardım ederseniz sevinir size bolca dualar ederiz.

-- Hah, tamam bu dualarınız bana yeterli,merak etmeyin koltuk değneğinizi buluruz inşallah.

Daha binbir temenni binbir ümit içinde otuz kilometrelik yolu konuşup ilçenin yeni mahallesine kadar gittik. Geldik amma,günlerden Cumartesi olduğundan dedikleri sağlık ocağı kapalıydı, buradan umudu kesmiştik

Biraz daha ileri gidince bir market çıktı karşımıza,arabadan inip marketçi beye durumu sorduk, sorduk ama adam bize olupsuz cevap verdi.Zira kendisine böyle bir emanet bırakılmamıştı.Yalnız iki yüz metre ileride bir başka marketin olduğunu söyledi.Yaşlı karı kocayı ve hanımım orada bırakıp yalnız başıma ileride ki markete kadar giderken, önüme ticari bir taksi çıka geldi.Kendisine durması için işaret ettim,yanına verınca dururmru anlattım.

Taksici birini tanıyormuş onu cep telefonundan aradı,netice de kendisin de böyle bir değneğin unutulmadığını söyledi.Oradan markete kadar gittim, maalesef oraya da böyle bir emanet bırakılmamış,ancak bırakılırsa bize ulaştırabileğini söyledi.Bu durum da bizim köyün adını ve ihtiyar amcanın adını istedi benden,ben bu kez marketçiye,

-- Birader efendi bizim ilçede böyle koltuk değneği satan eczane veya buna benzer bir yer yokmu? Diye sordum, Marketçi gülerek,

--- Olmaz olur mu birader,yalnız ben tam yerini bilmiyorum ama ilçe merkezinde bir eczaneye sorarsan satılan bir iki yer vardır, Onlar sana satılan yeri söylerler, dedi.Ben de yardımına teşekkür edip geri döndüm.

Markete elim boş dönmeme pek sevinmemiş bir halleri olduğu gözümden kaçmamıştı. Gene de teselli olur kanısıyla,

-- Hasan Ali amca sıkma canını, ölümden gayrısına çare bulunurmuş deyiverdim. Bunu fırsat bilen Hacı Hesibe abla,

-- Yahu Irza efendi kardeşim, zaten benim bey ölmüşlüğü yaşıyor,Ben afallar bir halde,

-- Ne demek Hacı abla,bak amcam turp gibi maşallah,dünyada bir onamı yer yok. Bakıyorum da çekemiyorsun her halde.

-- Biraz da çekemiyorum doğru.Zira beş kuruş gelirimiz yok.Zora ki yaşıyoruz.Ne sigortamız var,ne dul yetim aylığımız var,ne de beş kuruşluk bir gelirimiz var.şaşırıp kaldık.Çocuklardan da hiç bir hayır yok.Zavallılar kendilerini geçindiremiyorlar.Benim efendi ha var ha yok.İnanın bu olmasa bir kocaya gider başımın çaresine bakarım tamam mı.

Hacı ablayı üzülerek dinlemiş, tamam diyememiştim.Bu gün biraz varlığım vardı belki ama, bende bu yoksuzluk köprüsünü zor bela geçip bu günlere gelmiştim....

Hep beraber arabaya doluşup,ilçe merkezine geldim.Bir eczanenin önünde durup,aradığımız değneğin nerede satıldığını sorduğumda,eczacı hanım bana bir yeri tarif ediverdi sağ olsun.

Tekrar arabaya binip tarif edilen yeri bulup,aradığımız değneği cuzi bir fiata satın alıp geri döndüğümde,arabanın içinde ki sevinci açık olan camlardan dışarı yansımasını fark etmiştim.

Bir sevinç vardı arabamın içinde.bir ümitin bitişi bin ümitlerin yeşerişinin ıspatıydı bu sevinçler.Kendi kendime düşündüm,alt yanı bir koltuk değneği idi aradığımız.Ve bulduğuma ben daha önemsemezken, onların sevinçlerinden bir nevi bayram ediyorlardı.Ben onları seyrederken baktığımda yoldan geçenlerde bakıyordu bu sevinç çığlıklarına.

-- Bak Hasan Ali amca senin koltuk değneğin ta buraya kadar gelmiş işte bulduk gözün aydın olsun. Derken yaşlı adamın gözleri alaz kerez yaşlanmış sevinç göz yaşları vardı. Belki de yaşlı amcanın sevinci onun için en büyük güc en büyük kuvvetti.

Koltuk değneğini verdiğim de,bana sarılmış, bir babanın bir evladı kucaklar sıcaklığıyla sıkıyordu beni.Ve elimden aldığı koltuk değneği ile arabanın çevresinde attığı turla,yeni sürtünürken, yürümeğe başlamış bir bebek sevinci ile coşması hiçte boş bir hal değildi.

Boğazım düğümlenmiş,içim sıkıntıya düşmüş,gözlerim ayan beyan yaşlanmıştı. Ağlamadım ama ağlamadan da ileri bir hal içinde olduğumu fark ediyordum kendimi.

Bir yanda sevindirmek bir yanda sevinmek.Ne kadar mutluluk ne kadar saadet dolu bir hal. Belki maddi değeri olmayan bir maddenin insan oğluna verdiği manevi sevincin mutluluğunu ,hatta o kadar da karşılarındakine de o kadar aşılaması büyük bir şey olsa gerekti.

O anda şu geldi aklıma.ister devlet baba olsun, ister hükümet baba olsun, ister diyanet baba olsun,ister her hangi bir kuruluş baba olsun,milletimizin sağ duyundan faydalanıp bir çok ismini cismini bilmediğimiz Müslüman ülkelere yardımlar topluyorlar.Toplanan bu yardımlar ister hedeflerine varsın,ister varmasın,yalnız yapılan bu yardınların karşılığı hasıl olan bu sevinçleri yaşamamak,veya yaşatmamak insanları biraz kayıt dışı ettiğine inanmaya başladım. Zira her insan yaptığı yardımların sevincini yaşarken yaşatırken daha yardımlar yapmaya istek duymakta olduğuna inanıyordum.

Zira az bir veya küçük bir yardımın verdiği sevinç, yaptığı yardımın sevincini yaşamak daha başka türlü oluyormuş..

 

 

19-08-2012 (Ramazan bayramı)