Ahmet Tınmaz |
H A Y A T I M
Ben Gerede ilçemizin panayırlarının kurulduğu ayda dünyaya gelmişim. Yalnız anam ne ilk panayır ne de son panayır mı, birde hangi yıl olduğun seçememişti. Oysa nüfus kaydım 21 Mayıs 1948 tarih yazılı.Birde şunu ilave edeyim ki,1949 da Samat köyü ilkokulu yandığını ben anamın sırtında yangını seyrettim. Ve bugün bu yangın olayını ayan beyan hatırlıyorum. Ben,babamın beşinci,anamın da ilk çocuğu idim.Ve aile olarak beş erkek bir kız olmak üzere altı kardeştik.Ailem oldukça fakirdi .Babam çalışmayı çok severdi.En çokta hayır işlerine önem verirdi. Babam biraz ters ve buruk bir huya sahipti. Anam saçı uzun aklı kısa tabirine sahipti. Sanıyorum yıl 1955 idi,beni sokaktan yakalayıp köyün o zaman ki muhtarı Kemal Eroğlu ’nun evinde nüfus kaydımı yaptılar.Sanıyorum sekiz yaşlarımda idim.Cezalı olması diye küçük yazdılar.Belki babamla anam izinnamelerini de o gün almışlardı. İşte o gün beni ilkokula götürdüler.İrfan öğretmene teslim ettiler.Hem irfan öğretmen hem de öğretmen olan hanımı bana büyük bir sevgi gösterdiler ki,sanırsınız beni ipsiz okula bağladılar.Okul açılalı epey zaman olmuştu.Ama bana gösterilen ilgi,sanki beni okula bağlamıştı.Belki de okulumda gördüğüm bu ilgi beni her zaman başarılı Olmamı sağlamıştı.İşte o dönemler de bütün çocuklar bana cin Ahmet veya cin oğlan diyorlardı. İlkokulu 1959 da köyüm Samat 'ta bitirdim.Babam ilgisizdi.Dayımın gayretiyle devlet yatılı öğretmen okulu için bir süre Gerede de kurs gördüm.Ve yazılı imtihanları kazanmama rağmen babamın yüzünden sözlü imtihana katılamadım.Bu durumu öğrenen ikinci büyük ağabeyim ,Zonguldak 'ta ticaret lisesinin orta bölüme benim kaydımı yaptırdı. Ağabeyimin bu iyi ve güzel tutumu beni sevindirmişti.Fakat burada hiç hesapta olmayan durumlarla karşı karşıya kalakalmıştım.Zira gittiğim okul ticaret üzerine eğitim veriyordu. On üç on dört ders veriliyordu. Ama ben samat köyünde iyi derece ile okulumu bitirdim, arada çok büyük fark vardı.O zamanlar ben ticaretin adını dahi bilmiyordum.Yabancı dil dersim Fransızca idi.Fransa ’nın sadece başkentini biliyordum. Sağ olsun ağabeyimin durumu da hiç iç açıcı değildi. İki üç çocuğu hanımı ve kendisi vardı. Evi kira dükkanı kira, Geliri o zamana göre cüzi idi.Durumların önemli yanları bu da olsa okulu iki sene sonra bıraktım.Bahane aramak çare değil. Okulu bırakmamla beraber Zonguldak 'ı da terk etmiştim Hem de bir kaçak olarak. Zonguldak 'ğı bırakıp Karabük’e gittim.Yaşım küçüktü ama bu yola gitmeyi gerekli görmüştüm.O gün cebimde bir nüfus kağıdımla,yirmi lira param vardı.Karabük’te hiçbir tanıdığım da yoktu.İlk geceyi bir otelde geçirdim.Ertesi günü bir iş aradım.İlk iş olarak bir kalaycıda çırak olarak iş buldum.Pazartesi iş başı yapacaktım.Fakat boş kalmamak için geçici iş ararken bizim Gerede 'lileri buldum.Burada Kürkçüler köyünde Mahir ağabey ile tanıştım.(bir zaman Gerede de tahsildarlık yapmıştı.) Sabahları gazete satıyor, öğleden sonrada ayakkabı boyacılığıyla o günler de iyi kazanç yapıyordum,ama kimsesiz olarak. Yıl 1963 idi bense on dört yasındaydım.Çok zamanlar Mahir ağabeyin yanında dükkanda yatıyor,bazen de Ömer dayının sabahçı kahvesinde elli kuruş ücretle hasır üstü yatıyordum. Ve beni bir gün Karabük’te buldular.Önce Zonguldak 'a götürdüler.Oradan babam alıp Samat 'da getirdi. Gurbette çektiğim silintilere göre köyüm iyi idi. Ama babamın huysuz davranışları benim tekrar Karabük ’e dönmeme sebep olmuştu.Karabük ’te gene gazete ,simit satıyor,zaman zaman da ayakkabı boyacılığı yapıyordum.Altta altım üste üstüm yoktu. Kısacası bir perişandım. Sanıyorum on beş yaşlarım da idim.Zaman 1963 kasım ayı idi.Yolda gezerken, bir adam önüme gelerek önce hal hatır etti beni tanıyormuş gibi.ardından da bana çobanlık teklif etti.Köyünde otuz koyunu varmış.Onları güdecekmişim.karşılığında da dört yüz elli lira, bir kol saati ve bir takım elbise karşılığı adamla anlaştım. Kimsenin haberi yoktu bu olaydan.Bu duruma muhtaçtım.Sağ olsunlar çobanları da olsam bana kucak açmışlardı.Ve bir yıl onlarla beraber kaldım.Paramı adıma bankaya yatırıverdiler.Ama ikinci sene kardeşine devredince işler değişti.Baktım olmadı,döndüm Karabük ’e.Mahir ağbi gitmişti tanımadığım biri gelmişti.Bende arayıp bir kalaycı yanına çırak girdim. Bu sıra bir buçuk seneyi geçmişti izimi kayıp ettireli.Karabük ’e dönünce Samat 'ta babama bir mektup attım beni merak etmesinler diye.Mektubumu alan rahmetli babam yanıma geldi.Beni tekrar köye götürdü.Fazla bir zaman geçmedi ki babamın huyu üzerinde gene patak kötek,Ahmet gene yolcu Karabük ’e.Burada gene bir kalaycı yanına çırak girdim.Epey çalıştım.Fakat bir futbol maçı esnasında kolumu kırınca,mecburen köye döndüm. İşte bu dönüşüm, bana bir başka yöne kapı açmıştı.Zira babam beni anamı ve kardeşim İsmail'i bir eve ayırıp kendisi öbür evdeki boş odaya çekilivermiş,bana da --Oğlum başının çaresine bak, neye aklın eriyorsa öyle hareket et demişti. Bir anam küçük bir kardeşimle kalakalmıştım. Önce kocamış öküzlerimi değiştirdim.Yeni başladığım köy hayatımın getirdiklerine bir nevi amadeydim gayrı.Sanıyorum zaman 1967 yılının sonlarına doğru idi. Babam köyde satıcılığa (çerçicilik) yapıyordu.Ve bizden ayrı Hasan ağbimin evinin bir odasında kalıyordu. İşte bu sırada radyolardan dinlediğim bazı programlar sebebiyle olacak bende şiir yaz- ma merakı başlamış,sağa sola küçük şiirler yazıyordum.Okuduğumda da iyi ve güzel olduğunu söylüyorlardı.Bazen de bu yüzden benimle dalga bile geçiyorlardı. Zaman bir su misali hızlı, hızlı akıyor günler gelip geçiyordu.1968 yılı kasım ayı, Ramazan ayının altısında askerlik için köyümden ayrılıyordum.Anam ihtiyar emsiz. Kardeşim hışır ama çok küçük.Babam hasta son yatağında.Ağbim giller kendi işinde gücünde.Bense burukluklar içinde askerim, İşte o sene askere gidince babam birkaç gün içinde vefat eylemiş.Allah rahmet eylesin.Bense bin bir müşkülat içinde vatan borcumu ifa etmiştim.Bu yirmi bir aylık zamanda en büyük desteği ağbim Dursun vermişti. Sağ olsun. 1970 yılının ekim ayının ilk panayır günü teskeremi almış köyüme dönmüştüm. Baktım elde yok,cepte yok,babam yok,önümüz kış mevsimi,Mübarek ramazan kapıda. Ancak bir akşam yatabildim evimde. Ertesi sabah doğruca Ankara'ya çalışmaya gittim. Hemen de bir kalıbcılık işi buldum.Günün Ramazan olmasına bakmadan bir ay kadar çalıştım Kurt boğazı barajının, benzin istasyonu inşaatında.Ama kar yağınca işler durdu bende döndüm köyüme. Mevsim kış,her taraf bembeyaz kar idi. Çekilmiştik kabımıza. Yavanda yesek yağlı da yesek hora geçerliydi. Bu sıralarda dayım gil benim için köylerinde bir yer ayarlamışlar, beni kendi köylerine 'İç güveyi' gelmemi istiyorlardı.İyi bir yer olduğunu,Bir evin bir kızıymış birde annesi babası olduklarını söylediler. Epeyce de ısrar ettiler ama,kabul etmemiştim. Bu kez çok geçmeden Eselerin Baki amca, beni Havullu köyüne iç güveyliği için pazarlığını bile yapmış olarak karşıma çıkmıştı.Zira ağbim Hasan gitme taraflısıymış. Onlarda anamı kardeşimi,yani benden başkalarını ayarlamışlar kabul ettirmişler,Hepsi bana yüklenince,18 mart 1971 perşembe akşamı Maalesef Havullu köyüne,beni gelin götürdü Samat komşularım. Tecelli denen şey bu olsa gerekti.İradem bitmiş, şuurum yok olmuş,usum sarmıyor, kafam almıyor,içimde bezginlik,ruhum sıktıkça sıkıyor,Ferahlık aradığım ilk şey, içtiğim sigaramdı. Yapacak, yapılacak bin bir telaşe içinde kalakalmıştım.Bir yanda gözleri az gören bir anam.on on iki yaşlarında bir kardeş,ve gittiğim köyde,altmış yaşında iki ihtiyar, bir hanım, ve kendim.Hepsi omuzlarıma binmiş ağır bir yüktü.sığınıcım Allah, ama seyircim çoktu.yardım kul olarak yoktu.Yap yalnızdım eşim hariç. İşte,dünü hiç meyletmedim,örnek aldım,bugünü gayretledim azimledim kârını düşün- düm.Yarını hayalledim,ümitlendim düşledim.Belki de yaşantımda başarılı oldum. Yalnız bu arada yurt dışı işi için Ankara da iş ve işçi bulma kurumuna da müracaat edip yazılmıştım. Beklemesi zor olan bir dönemdi.Zira herkes giden gidene idi Avrupa ’ya. Çünkü en çok ihtiyaç duyduğum bir zaman ve durumdu, durumum. Yeni köyümde ki durumlarım hiçte iç açıcı değildi.Ama işin başındayken,her şey hem iyi hem de güzeldi.Meğerse her şey hayal ürünüymüş.Öncelikle hanımımın töngemen cahil olması,diğer üç kız kardeşinin içten pazarlıklı olması hem manen hem de madden yoruyordu bizi.Şunu itiraf edeyim ki evimizde karımla beraber doğru dürüst aşımızı yiyemiyorduk.Bu durumun baş kahramanı kaynanam idi.Zira herkim ne söylerse söylesin,onda herkese inanan bir huyu bir zihniyet vardı.Bu yüzden çeşme önünde duyduğunu evde geçim bozabilecek kadarda ileri götürüyordu.. Bunun için olacak ki bir zaman sonra bizim geçim bozuldu,İçi buruk,ruhu kararmış, belki de içinde bir şeylerin ümidiyle dönmüştüm köyüm Samat 'a.Arkamda gözü yaşlı hanımım ve ilk yavrumuzu bırakarak.Sanıyorum bir kırk beş elli gün sonra, iş ve işci bulmadan Fransa için iş davetiyesi alınca kendime geldiğimi fark etmiştim. İşte bu çaba ile sarıldığım bu işi başarmış, bin bir müşkülat içinde atmıştım abayı Fransa ’ya. Ne kaldı geriye,gayret, gayret sabır, sabır,ve dahası çokça çalışmak, çalışmak.Zira düzlüğe çıkacak yolun menzilinde bunları yazıyordu.Bildiğim kadarıyla da, görüyordum. Cenabı Mevla’ma binlerce şükür etmenin,verdiği nimetin değerini bilmenin zamanıydı. Kırk beş elli gün ayrı kaldığım eşimden yavrumdan anamın ve ağbimin ısrarı üzerine, yavrumun ve hanımımın hatırı için tekrar Havullu’ ya geri dönüp oradan çantamla geldim Fransa’ya.İki tarafı da yıkmamış yıkamamıştım.İşte burada çok şeylerin kazanıldığını sonradan anlamıştım.İçin için seviniyorum. Zamanla çalışarak bir çok işi başarmış,bir çok engeli aşmış,Kısacası kendime güveni bulmuş,yoluma ve yaşantıma revan olmuş gidiyordum.Yalnız geriye dönüp baktığımda yaş oldukça ilerlemişti.Fakat bizim Havullu tarafıyla da iyice çıkmaza girilmişti.İşte bun- ları göz önüne alarak 978 de hanımımla Ankara’ya taşınmaya karar verdim. Arkamızda gidemez diyenlerin burukluğu vardı aynamız da.Ama bizim azmimiz gayretimiz hasret kaldığımız, özlem duyduğumuz güzel iyi bir aile,mutlu yuva olma hayaliydi. Fırsatını yakalamıştık. Gerisi bize ve bizlere yardımını esirgemeyen, istedikçe veren Cenabı Mevla’mızdı aitti. Zaman geçiyor geçtikçe de değişimler kendiliğinden bir, bir önümüze çıkıyordu. Ve bir gün bu günü yaşayacağımız bu mutlu günün fırsatını değer- lendirip 1980 yılında eşimi üç çocuğumu alıp getirdim Fransa ’ya.Kısacasıne ne demişler, “sabreden derviş, muradına ermiş” Bugün kırk yedi yıllık evliyim.Beş çocuğum var.Çocuklarım hepsini yüksek tahsilli olarak okuttum, okudular. Oğlum makine mühendisi. Kızlarım lise ve üniversite fakülte mezunu olan vardı. .Şimdi şu anda beş çocuğum evlendi.Bunlarda on iki torunumuz oldu.Mutluluğa ulaştık sayıyoruz kendimizi.Sonrası da, mutluluğun daha alasını arıyoruz, daha iyi,daha huzurlu ve mutlu yaşamak için. Kırk beş yıl oldu ben Fransa ’dayım.2013 yılında Fransa’da emekli oldum.Lakin 960 yılında ayrılmıştım köyüm Samat 'tan. Şu anda yarım asrı geçirmiş bir gurbetçiliğim var yaşantımda.Her şeye hayal, her şeye rüya gibi bakmak hiçte hoş değil. Zira yıllardır hasret özlemle burkulmaktayım.Son zamanlarda köyüm de bir ev yeri bulup da bir ev yapamadım.En nihayet ilçemiz Gerede de ikamet için bir mülk sahibi olunca biraz olsun ferahlamıştım.Ama içimde ki bu Samat köyü sevgisi beni burmaktaydı.Defalarca şiirle- rim de bu hasretliği özlemliği yazdım da, yazdım. Sadece onları okudukça gönlümü susturuyordum.Hayal dünyamda ki emekli olup köyüme dönüp de,yarım asırlık has- retimi özlemimi Samat 'ta dindirmekti. İkincisi de türbe mevkiin de temelli istirahatımı temin etmek olacak. Gösterir yüce Mevla’m o günleri İnşallah. Amin.
Son derleme: 26 Şubat 2018
|
Yazar tinmaz- 12.05.14
Kategori: HAYATIM 1610 x Okunma |