-Mayıs 2007
Ben Gerede ilçemizin panayılarının kurulduğu ayda dünyaya gelmişim. Yalnız anam ne ilk panayır ne de son panayır mı, birde hangi yıl olduğun seçememişti. Oysa nüfus kaydım 21 Mayıs 1948 tarih yazılı.Birde şunu ileve edeyim ki,1949 da Samat köyü ilkokulu yandığını ben anamın sırtında yangını seyrettim. Ve bugün bu yangın olayını ayan beyan hatırlıyorum. Ben,babamın beşinci,anamın da ilk çocuğu idim.Ve aile olarak beş erkek bir kız olmak üzere altı kardeştik.Ailem oldukca fakirdi .Babam çalışmayı çok severdi.En çokta hayır işlerine önem verirdi. Babam biraz ters ve buruk bir huya sahipti.Anam saçı uzun aklı kısa tabirine sahipti. Sanıyorum yıl 1955 idi,beni sokaktan yakalayıp köyün o zaman ki muhtarı Kemal Eroğlunun evinde nüfus kaydımı yaptılar.Sanıyorum sekiz yaşlarımda idim.Cezalı olması diye küçük yazdılar.Belki babamla anam izinnamelerini de o gün almışlardı. İşte o gün beni ilkokula götürdüler.İrfan öğretmene teslim ettiler.Hem irfan öğretmen hemde öğretmen olan hanımı bana büyük bir sevgi gösterdiler ki,sanırsın beni ipsiz okula bağladılar.Okul açılalı epey zaman olmuştu.Ama bana gösterilen ilgi,sanki beni okula bağlamıştı.Belkide okulumda gördüğüm bu ilgi beni her zaman başarılı olmamı sağlamıştı.İşte o dönemler de bütün çocuklar bana cin Ahmet veya cinoğlan diyorlardı. İlkokulu 1959 da köyüm Samat'ta bitirdim.Babam ilgisizdi.Dayımın gayretiyle devlet yatılı öğretmen okulu için bir süre Gerede de kurs gördüm.Ve yazılı imtihanları kazanmama rağmen babamın yüzünden sözlü imtihana katılamadım.Bu dururmu öğrenen ikinci büyük ağbim,Zoguldak'ta ticaret lisesinin orta bölüme benim kaydımı yaptırdı. Okulu bırakmamla beraber Zongudak'ğı da terk etmiştim Hemde bir kaçak olarak.Zonguldak'ğı bırakıp Karabüke gittim.Yaşım küçüktü ama bu yola gitmeyi gerekli görmüştüm.O gün cebimde bir nüfus kağıdımla,yirmi lira param vardı.Karabükte hiçbir tanıdığım da yoktu.İlk geceyi bir otelde geçirdim.Ertesi günü bir aradım.İlk iş olarak bir kalaycıda çırak olarak iş buldum.Pazartesi iş başı yapaçaktım.Fakat boş kalmamak için geçici iş ararken bizim Gerede'lileri buldum.Burada Kürkcüler köyünde Mahir ağbiyle tanıştım.(bir zaman Gerede de tahsildarlık yapmıştı.) Sabahları gazete satıyor,öğleden sonrada ayakkabı boyacılığıyla o günler iyi kazanç yapıyordum,ama kimsesiz olarak. Yıl 1961 idi bense ondört yasındaydım.Çok zamanlar Mahir ağbinin yanında dükkanda yatıyor,bazende Ömer dayının sabahcı kahfesinde elli kuruş ücretle hasır üstü yatıyordum. Ve beni birgün Karabükte buldular.Önce Zonguldak'ğa götürdüler.Oradan babam alıp Samat'da getirdi. Gurbette çektiğim silintilere göre köyüm iyi idi.Ama babamın huysuz davranışları benim tekrar Karabüke dönmeme sebeb olmuştu.Karabükte gene gazete ,simit satıyor,zaman zaman da ayakkabı boyacılığı yapıyordum.Altta altım üste üstüm yoktu.Kısacası bir perişandım. Sanıyorum onbeş yaşlarım da idim.Zaman 1963 kasım ayı idi.Yolda gezerken, bir adam önüme gelerek önce hal hatır etti beni tanıyormuş gibi.ardından da bana çobanlık teklif etti.Köyünde otuz koyunu varmış.Onları güdecekmişim.karşılığında da dörtyüzelli lira, bir kol saati ve bir takım elbise karşılığı adamla anlaştım. Kimsenin haberi yoktu bu olaydan.Bu duruma muhtaçtım.Sağ olsunlar çobanları da olsam bana kucak açmışlardı.Ve bir yıl onlarla beraber kaldım.Paramı adıma bankaya yatırıverdiler.Ama ikinci sene kardeşine devredince işler değişti.Baktım olmadı,döndüm Karabüke.Mahir ağbi gitmişti tanımadığım biri gelmişti.Bende arayıp bir kalaycı yanına çırak girdim. Bu sıra bir buçuk seneyi geçmişti izimi kayıp ettireli.Karabüke dönünce Samat'ta babama bir mektub attım beni merak etmesinler diye.Mektubumu alan rahmetli babam yanıma geldi.Beni tekrar köye götürdü.Fazla bir zaman geçmedi ki babamın huyu üzerinde gene patak kötek,Ahmet gene yolcu Karabüke.Burada gene bir kalaycı yanına çırak girdim.Epey çalıştım.Fakat bir futbol maçı esnasında kolumu kırınca,mecburen köye döndüm. İşte bu dönüşüm,bana bir başka yöne kapı açmıştı.Zira babam beni anamı ve kardeşim İsmail'i bir eve ayırıp kendisi öbür evdeki boş odaya çekilivermiş,bana da -- Oğlum başının çaresine bak,neye aklın eriyorsa öyle hareket et demişti. Bir anam küçük bir kardeşimle kalakalmıştım. Önce kocamış öküzlerimi değiştirdim.Yeni başladığım köy hayatımın getirtiklerine bir nevi amadeydim gayrı.Sanıyorum zaman 1967 yılının sonlarına doğru idi. Babam köyde satlıkcılağa(çerçicilik) yapıyordu.Ve bizden ayrı Hasan ağbimin evinin bir odasında kalıyordu. İşte bu sırada radyolardan dinlediğim bazı programlar sebebiyle olacak bende şiir yazma merakı başlamış,sağa sola küçük şiirler yazıyordum. Okuduğumda da iyi ve güzel olduğunu söylüyorlardı.Bazende bu yüzden benimle dalga bile geçiyorlardı. Zaman bir su misali hızlı hızlı akıyor günler gelip geçiyordu.1968 yılı kasım ayı,Ramazan ayının altısında askerlik için köyümden ayrılıyordum.Anam ihtiyar emsiz.Kardeşim hışır ama çok küçük.Babam hasta son yatağında. Ağbim giller kendi işinde gücünde.Bense burukluklar içinde askerim,İşte o sene askere gidince babam birkaç gün içinde vefat eylemiş.Allah rahmet eylesin.Bense binbir müşkülat içinde vatan borcumu ifa etmiştim.Bu yirmibir aylık zamanda en büyük desteği ağbim Dursun vermişti. Sağ olsun. 1970 yılının ekim ayının ilk panayır günü teskermi almış köyüme dönmüştüm.Baktım elde yok,cebte yok,babam yok,önümüz kış mevsimi,Mübarek ramazan kapıda. Ancak bir akşam yatabildim evimde.Ertesi sabah doğruca Ankara'ya çalışmaya gittim. Hemende bir kalıpcışlık işi buldum.Günün Ramazan olmasına bakmadan bir ay kadar çalıştım Kurtboğazı barajının, benzin istosyonu inşaatında.Ama kar yağınca işler durdu bende döndüm köyüme.Mevsim kış,her taraf bembeyaz kar idi. Çekilmiştik kabımıza.Yavanda yesek yağlı da yesek hora geçerliydi. Bu sıralarda dayım gil benim için köylerinde bir yer ayarlamışlar, beni kendi köylerine 'İç güveyi' gelmemi istiyorlardı.İyibir yer olduğunu,Bir evin bir kızıymış birde annesi babası olduklarını söylediler. Epeycede ısrar ettiler ama,kabul etmemiştim. Bu kez çok geçmeden Eselerin Baki amca, beni Havullu köyüne iç güveyliği için pazarlığını bile yapmış olarak karşıma çıkmıştı.Zira ağbim Hasan gitmem taraflısıymış. Onlarda anamı kardeşimi, yanisi benden başkalarını ayarlamışlar kabul ettirmişler,Hepsi bana yüklenince,18 mart 1971 perşembe akşamı Maalesef Havullu köyüne,beni gelin götürdü Samat komşularım. Tecelli denen şey bu olsa gerekti.İradem bitmiş, şuurum yok olmuş,usum sarmıyor,kafam almıyor,içimde bezginlik,ruhum sıktıkca sıkıyor,Ferahlık aradığım ilk şey içtiğim sigaramdı. Yapacak yapılacak bin bir telaşe içinde kalakalmıştım.Bir yanda gözleri az gören bir anam.on oniki yaşlarında bir kardeş,ve gittiğim köyde,altmiş yaşında iki ihtiyar, bir hanım, ve kendim.Hepsi omuzlarıma binmiş ağır bir yüktü. Sığınıcım Allah, ama seyircim çoktu. İşte,dünü hiç meyletmedim,örnek aldım,bugünü gayretledim azimledim karını düşündüm.Yarını hayalledim,ümitledim düşledim.Belkide yaşantımda başarılı oldum. Yalnız bu arada yurt dışı işi için Ankara da iş ve işci bulma kurumunada müracaat edip yazılmıştım. Beklenmesi zor olan bir dönemdi.Zira herkes giden gidene idi Avrupaya. Çünkü en çok ihhtiyaç duyduğum bir zaman ve durumdu durumum. Yeni köyümde ki durumlarım hiçte iç açıcı değildi.Ama işin başındayken,herşey hem iyi hem de güzeldi.Meğerse herşey hayal ürünüymüş.Öncelikle hanımımın töngemen cahil olması,diğer üç kız kardeşinin içten pazarlıklı olması hem manen hemde madden yoruyordu beni. Şunu itiraf edeyim ki evimizde karımla beraber doğru dürüst aşımızı yiyemiyorduk.Bu dururmun baş kahramanı kayınnam idi.Zira herkim ne söylerse söylesin,onda herkese inan bir huyu vardı.Bu yüzden çeşme önünde duyduğunu evde geçim bozabilecek kadarda ileri götürüyordu.. Bunun için olacak ki bir zaman sonra bizim geçim bozuldu,İçi buruk,ruhu kararmış,belkide içinde bir şeylerin ümidiyle dönmüştüm köyüm Samat'a.Arkamda gözü yaşlı hanımım ve ilk yavrumuzu bırakarak.Sanıyorum bir kırkbeş elli gün sonra idi, iş ve işci bulmadan Fransa için iş davetiyesi alınca kendime geldiğimi fark etmiştim. İşte bu çaba ile sarıldığım bu işi başarmış,binbir müşkülat içinde atacaktım abayı Fransaya. Ne kaldı geriye,gayret, gayret sabır, sabır,ve dahası çokca çalışmak çalışmak.Zira düzlüğe çıkacak yolun menzilinde bunlar yazıyordu.Bildiğim kadarıylada görüyordum.Cenabı Mevlaya binlerce şükür etmenin,verdiği nimetin değerini bilmenin zamanıydı. Yalnız geriye dönüp baktığımda yaş oldukca ilerlemişti.Fakat bizim Havullu tarafıyla da iyiyce çıkmaza girilmişti.İşte bunları göz önüne alarak 978 de hanımımla Ankaraya taşınmaya karar verdik.Arkamızda gidemez diyenlerin burukluğu vardı aynamız da.Ama bizim azmimiz gayretimiz hasret kaldığımız, özlem duyduğumuz güzel iyi bir aile,mutlu yuva olma hayaliydi. Fırsatını yakalamıştık.Gerisi bize ve bizlere yardımını esirgemeyen, istedikçe de dopdolu veren Mevla’ya aitti. Zaman geçiyor geçtikçe de değişimler kendiliğinden bir, bir önümüze çıkıyordu.Ve bir gün bugünü yaşayacağımız bu mutlu günün fırsatını değerlendirip 980 yılında eşimi üç çocuğumu alıp getirdim Fransa’ya. Kısacası ne demişler,'sabreden derviş muradına ermiş' Bugün otuz beş yıllık evliyim.Beş çocuğum var.Çocuklarım okudular.Oğlum makine mühendisi.Kızlarım lise ve üniversite tahsilliler. Hala da lisede okuyanım var.Şu anda üç çocuğum evlendi.Bunlarda yedi torunum var.Mutluluğun daha alasını arıyoruz,daha iyi yaşamak için. Otuz beş yıl oldu ben Fransa’dayım.Lakin 960 yılında ayrılmıştım Samat köyünden. Neredeyse yarım asır olmak üzere.Her şeye hayal, her şeye rüya gibi bakmak hiçte hoş değil.Zira yıllardır hasret özlemle burkulmaktayım.Defalarca şiirlerimde bu hasretliği özlemliği yazdım yazdım.Sadece onları okudukça içimi susturuyordum.İçimde bir ümit birde umut var,Biri emekli olup dönüp de,yarım asırlık hasretimi özlemimi köyüm Samat’ta dindirmek, ikincisi de türbede temelli istirahati mi de temin etmek. Görürüm inşallah o günleri.Göster Mevla’m o günleri.Amin.
|